29 Aralık 2016 Perşembe

III. Vlad (Kazıklı Voyvoda)


III. Vlad Tepeş, gençlik yıllarında babası tarafından Osmanlı Devleti'ne rehin olarak verilmişti. 1442 ile 1448 yılları arasında rehine olarak tutulmuştur. 1448 yılında İkinci Kosova Savaşı sonrası Osmanlı Devleti desteğiyle Eflak'ın başına geçme girişiminde bulundu, ancak bu girişim Macaristan tarafından desteklenen Eflak voyvodası yenilgiye uğratıldı ve sürgün edildi. Erdel beyi Belgrad şehrini Osmanlı Devleti kuşatmasına karşı savunmaya giderken Vlad'ın komutasına Güney Erdel'in savunmasını sağlamak için ordu verdi. Bu durumdan faydalanan Vlad Eflak'a sefer düzenledi ve III. Vlad adıyla Eflak voyvodası oldu.     


Voyvoda, görevi 1456 yılında geldiğinde rakiplerini çeşitli yöntemlerle cezalandırdı ve idam etti. En ünlüsü arasında kazığa geçirme yöntemi vardı. 


Osmanlı'ya Karşı, voyvoda Osmanlı'ya vergi ödemeyi reddetti ve Macaristan Krallığı ile ittifak yaptı. 1460 ile 1461 yılları arasında Sırbistan ve Karadeniz kıyılarına kadar ilerleyişi sürdü. Kendi ifadesiyle 23 bin 884 Türk ve Bulgar'ı katletti. Bu gelişmeler sonucunda Osmanlı ordusu 1462 yılında Eflak voyvodasına karşı sefere çıktı. Eflak'a ulaştıklarında 5 kilometre boyunca kazıklarla dikili bir alandan geçtiler.  20 bin Osmanlı esirini kazığa geçirmiş. Osmanlı ordusu 4 Haziran 1462'de Vlad'ın kalesini ele geçirdi. Vlad, Osmanlı padişahına başarısızlıkla sonuçlanan suikast girişimi düzenledi. Daha sonra kaçmadan önce terk ettiği topraklardaki suyu zehirledi, ekinleri yaktı, tüm hayvanları öldürdü. Hapishanedeki mahkumları salıverdi ve Türklerin arasına karışmasına teşvik etti. 



Sürgün ve Sonu, Vlad Macaristan'a bağlı beyliklerden birine kaçarak Macaristan Kralından yardım istedi. Macaristan Osmanlı'ya bağlı yeni yönetimi tanıdığı için Vlad'ın bu isteğini reddetti. 1462 yılında tutuklandı ve sürgün edildi. 1474 yılında sürgün dönemi sona erdikten sonra Eflak'ı yeniden ele geçirme planları yaptı. 1476 yılında 300 asker ile Osmanlı'ya karşı koymaya çalıştı. Öldürülen Vlad'ın başı kesilerek öldürüldüğünün ispatı olarak Osmanlı padişahına gönderildi. 


Rivayet ve Geleceği, Vlad'ın bir vampir olduğu rivayeti Almanya, Macaristan ve Rusya'da yayılmaya başladı. Romen halkı kahraman olarak görmeye devam etti. Daha sonra III. Vlad'dan esinlenerek Dracula adlı romanı yazıldı. Böylece Vlad, Kont Drakula efsanesine dönüştü. 



Drakula'nın şatosuna 1948 yılında el koyan Romanya, 26 Mayıs 2006 yılında Habsburg ailesine verildi.

28 Aralık 2016 Çarşamba

Vampir Söylentileri


Vampir, günün batması ve günün doğması arasındaki zamanda çıktığı, insanlara saldırıp kanlarını emdiği söylenen varlıktır. 

Kan emme ve öldükten sonra dirilme Orta Çağ yıllarında yayıldı. O dönem İngiltere'de Galli bir din adamı, bir vampirin bütün köy ahalisinin kanlarını emmek istemiyle öldürdüğü ve köyde sağ kalan tek kişinin kılıcını çekip kana susamış yaratığı öldürmüş ve köyde oluşan tehlike sona erdiğini iddia etmiştir.   

Vampir varlığına inanan bilim insanları vampir özelliklerini, acıyı en az düzeyde hissederler, vücutlarında hafif çukurluklar ve izler mevcut, gözleri değişim içinde ve iki göz asla aynı renkte bulunmaz. Hızlı ve güçlü tepkiler verebilirler. Ten ısıları değişim içindedir. Gün ışığından etkilenmezler. Düşünce okuyabilirler. Düşüncelerini ve zekalarını dışarıya belli etmezler. Dişleri çok büyük bir şekilde bulunmaz.



Bilim ve Vampirlik, Kaliforniya Üniversitesi araştırmacısı kimya profesörü yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebi Porfiria hastalığı olduğu kanısına varmıştır. Hastalık hakkında bilgisi olmayan toplumun, vampir olarak nitelendirmişlerdir. 

Araştırmacı profesör, ''Hasta anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruduğu için dişler belirir. Hasta acı çeker ve sonunda da çıldırır.'' diyerek hastalığa açıklık getirir. 



Türk Vampir İnanışı, Türk toplumunda sık karşılanmasa da Batı anlayışında kayıtlara girmiştir. 1970 yılında Cihangir vampiri olayı yaşanmıştır. 1884 yılında Budapeşte Üniversitesi bir öğretim üyesi kitabında yaşamı ve maceralarında Türkler'deki bazı vampir inanışlarına değinmektedir. Osmanlı'da yaygın bir anlayışa göre vampirler ağaç kovuğunda gizlenir ve avlanır. Ele geçirilen vampirler kafası kesilir ve çuvala konup denize atılırmış.  

Maçkey(Meçik), Türk, Anadolu ve Altay halk inanışı, Batı dillerindeki karşılığı ile örtüşen bir anlamda vampir demektir. Türk halk inancında kendine özgü vampirlik türüdür. Batı inanışlarına benzeyen özellikleri mevcuttur. 
Türk inancında mezardan çıkan ölü demektir. Ölüp tekrar dirilen varlıktır. İnanışta kötülük yapanların ölünce hortladığına inanılır. Gömüldüğü gece mezardan çıkar. Veba hastalığı taşıdığına inanılır. İnsanların kanını emer ve içtiklerinde büyüdüğüne inanılır. Kambur bir yaşlı kadın şeklinde düşünülür.



Uzak Doğu Vampir İnanışı, hortlak benzeri yaratıkların varlığına inanılıyor. Bunlar ani ve korkunç biçimde ölen ölülerin ruhları olduğu söyleniyor. Sadece kan içtiği söylenmiyor, iç organlarla da beslendiği söylentisi mevcut. Vücutlarını parçalayarak bölünebilme, yarasa kanatlarıyla uçabilme, Uzun dilleriyle kan içebilme gibi özellikleri olduğu söyleniyor. Genç ve güzel kadınların intihar ve doğum sonucu ortaya çıktığı söyleniyor. Japon kültüründe vampir inanışı bulunmuyor. Çin'de ise zombi benzeri kara büyüle yeniden diriltilen cesetler olduğu inanılıyor.  



Ay Tanrıçası Selena, ''Vampir İncili'' Yunan mitolojisinin efsanevi Delphi kahinine ait olup olmadığı ya da tarihsel bir değer taşıdığı bilinmese de, antik Yunan mitolojisindeki hikayesinden farklı bir çizgide ilerleyen bu hikayeye göre, ilk vampirin ay ve av tanrıçası Artemis tarafından yaratılıyor. 



Carl Gustav Jung'a Göre, kolektif bilinçaltı zamanın başlangıcından beri insanlık tarafından paylaşılmakta olan olayları bir süre sonra belli davranış kalıplarına oturtmuş ve bu kalıpları kuşaklar boyunca aktarmaya başlamıştır. 

Porfiria Hastalığı


Porfiria, biyosentezinde yer alan enzimlerin doğuştan, sonradan kazanılmış bozukluğun sonucunda gelişen hastalıktır. Aynı zamanda hastalık vampir söylentilerinin de yayılmasına sebep vermiştir.

Akut Porfiria, sinir sistemini etkileyerek karın ağrısı, kusma, sindirim bozukluğu, kas zayıflığı, nöber geçirme, halusinasyon, depresyon, anksiyete ve paranoya gibi ruhsal bozukluklara neden olur. Sinir sistemi bozulduğu için kalp çalışma düzeni bozukluğu gelişir. Şiddetli ağrılar başlar. 

Kutanöz Porfiria, deriyi etkileyerek ışığa duyarlı, ciltte ve diş etlerinde su dolu kabarcıklara, nekroza, kaşıntıya yol açar. Karın ağrısı olmadığı için diğer porfirialardan farklılık gösterir. 

Porfiria Tanı, kan, idrar ve dışkının spektroskopisi ve biyokimyasal analiziyle teşhis konur. Porfiria sık görülmeyen bir hastalık olduğundan dolayı laboratuvar testleri her hastanede yapılmayabilir. 

25 Aralık 2016 Pazar

Elizabeth Báthory

                                         
                                                     
Báthory, kendinden "Kanlı Kontes" olarak bahsettirmiştir. Macaristan asıllı bir seri katildir. Kocası öldükten sonra büyücülükle uğraşmaya başlamıştır.

Báthory küçüklükten gelen bir kişilik bozukluğu yüzünden ruhsal olarak üzerine sıçrayan kanın onu güzelleştirdiğini düşünmektedir.


40 yaşına geldiğinde, yaşlanıp güzelliğini kaybedeceği telaşına düşen "Kanlı Kontes", cildini yenileyebilmek için kendini farklı büyülere vermiştir. Bir gün hizmetkarı olan genç bir kızın saçlarını tararken canını acıtması üzerine ona öyle bir tokat atmıştır ki, genç kızın yüzünden düşen bir damla kan Kontes'in eline damlamıştır. Kontes bu kanla, kızın gençliğini ve güzelliğini aldığını zannetmiş ve uşağına emir vererek kızın bütün kanını bir küvete doldurtup "kan banyosu" yapmıştır.


Sonrasında iyice yoldan çıkan Kontes, 612 bakire kızı kaçırtıp, bu kızlara tepesinden asılı bir kafeste, işkence çektirmiş; kafesten akan kanlarla ise duş almıştır.


Yaptıkları anlaşılan Báthory hücreye kapatılmış, 1614 yılında ise hücresinde ölü olarak bulunmuştur. Şizofreni hastasıdır.


Bugüne dek Elizabeth’in suçsuzluğunu savunanlar krallık tarafından gerçekleştirilen bir komploya kurban gittiği ve bir Protestan olmanın cezasını çektiğini öne sürüyor.


 (7 Ağustos 1560 - 21 Ağustos 1614)

7 Aralık 2016 Çarşamba

51. Bölge ve UFO İddiası


51. Bölge, Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri'ne bağlı uçak ve silahların inceleme, analiz ve araştırma merkezi olarak Las Vegas şehrinde kurulmuştur.  



Roswell UFO Olayı, Amerika Birleşik Devletleri'nde New Mexico eyaletinin Roswell kasabasına uçan bir dairenin düştüğü görülmüştür. Kasaba şerifinin emrindeki bir kaç grup ile araziye giderek tüm parçaları toplanmışlardır. İlk başlarda haberi doğrulayan Amerikan ordusu daha sonra haberi yalanlamış gökten düşen cismin ''UFO değil, Meteoroloji balonu olduğu'' söylenmiş ve parçalar eksiksiz olarak 51. Bölge'ye incelemek amaçlı taşınmıştır. Yıllar sonra Amerikalı eski bir yetkilinin itirafında ''Roswell kasabasına düşen cismin UFO olduğu ve bunların Amerikan ordusu tarafından gizlendiği'' söylemiştir. Ayrıca ''Amerika Birleşik Devletleri ordusunun bir çok teknolojiyi bu kazada dünya dışı uzay mekiğinden aldığını'' söylemiştir.  



Uygulanan Güvenlik, ''Dikkat bölgeye girilmez.'', ''Fotoğraf ya da video çekilmez'' uyarı levhaları ve gelişmeleri takip etmek için bulan gizli kameralar mevcuttur. Bu uyarılara uymayanlar önce sorgulanır daha sonra para cezası uygulanıyor. Ayrıca güvenliği Gammo Dudes isminde bekçiler sağlamakta, devriye araçları beyaz renkli olup üzerinde hiç bir işaret yoktur. 



Ayrıca 51. Bölge'ye ne taşındığı da bilinmemektedir. 



51. Bölge Varlığının Kabulü, 2013 senesinde bölgenin var olduğu resmi olarak açıklandı. CIA tarafından yayınlanan bildiride, üssün varlığı, neden kurulduğu, ne gibi faaliyetlerin yapıldığı konusuna açıklık getirdi. Aynı zamanda uzaylıların olduğu düşünülen bölgede CIA'nın açıklamalarında buna yer verilmedi. Açıklamada ''hükumetin gizli U-2 casus uçak programının parçası olduğu'' söylenmiş ve ''İkinci Dünya Savaşı'nda hava topu menzili'' olarak kullanıldığı da belirtiliyor.



Ünlü Bilim Adamı Boyd Bushman, 51. Bölge merkezini gördüğünü ve orada uzaylıların yapısı ile çalışmalar yapan bilim adamlarının varlığına şahit olduğunu belirtti. Quintumniaö adlı bir gezegenden dünyaya geldiklerini, bölgede çalışanların bunları iki gruba ayırmasının nedeni biri dünyalılara yakın bir tavır sergilerken diğer grubunsa düşmanca bir tavır sergilediğini dile getirmiştir. Mühendis olarak çalıştığı bu merkezde ele geçirdiği uzaylı fotoğraflarını yayınladı.

Gösterdiği O Resimler,






Roswell UFO Olayı Video Kaydı; 
Amerika Birleşik Devletleri'nde New Mexico eyaletinin Roswell kasabasına uzay aracının düşme anı kaydı. 

                                                         
Roswell kasabasına düşen uzay aracı kazasının incelenme anı kaydı.


                                                       
Uzaylı Otopsisi, 
Uzay aracından çıkan bir uzaylı incelemesi kaydı.


51. Bölge'de Çalışanların İtirafları Video, 
Art Bell'in radyo programı yayınına bağlanıp itirafta bulunan eski bir çalışanın ortaya çıkan itirafı

                                    
 Bob Lazar İtiraf Bölüm 1,

  Bob Lazar İtiraf Bölüm 2,

                                                       
Bob Lazar İtiraf Bölüm 3,

                                                         
Bob Lazar İtiraf Bölüm 4,
                                                                                             

5 Aralık 2016 Pazartesi

Gazze Yardımında Yaşanan Devlet Terörü


Gazze İnsani Yardım Filosu, İsrail'in Filistin'e bağlı Gazze şehrine gerçekleştirdiği operasyonlar sonucu, mağdur kalan Gazze halkına yardım amaçlı destek verilmiştir. 30 Mayıs 2010 tarihinde Challenger 1, Challenger 2(Arıza dolayısıyla yolcular Mavi Marmara gemisine aktarılmıştır.), Defne, Eleftheri Mesogeios, Gazze, Mavi Marmara ve Sfendoni yük gemilerinin toplam 32 ülkeden 663 katılımcıyla birlikte öğleden sonra 03:45'te yola çıkmışlardır. 



Saldırı, 30 Mayıs 2010 tarihinde İsrail yetkilileri tarafından Mavi Marmara'ya gece 11:30'dan uyarı mesajları gelmeye başladı. Gönderilen uyarı mesajlarına karşılık, gemi yetkililerinin ''açık denizden güneye doğru gidilmekte olduğu filoda yer alan insani yardım malzemelerinin Gazze'ye ulaştırılacağı'' bildirilerek, uyarı geri çevrildi. İsrail yetkililerinin çağrıları gece 2:00'a kadar sürdürdü.
Daha sonra İsrail yetkilileri tarafından uydu frekansları kesilerek iletişim kurmaları engellendi. Gece 3:00'da İsrail donanması harekete geçmeye başladı, sabaha karşı 4:30'da gemiye doğru ateş açılmaya başladı. Güverteye inmeye çalışan İsrail güçlerine karşı gemide bulunan çeşitli malzemelerle karşı koydular, toplamda üç İsrail askerini etkisiz hale getirerek yaraladılar. 




Ölü ve yaralı, 9 Türk ve 1 Amerikan vatandaşı saldırıda öldürüldüğü, 54 kişininde yaralandığı bildirildi.

Geri dönüş, 7 Ağustos 2010 tarihinde serbest bırakılan Defne, Gazze ve Mavi Marmara yük gemileri Hatay, İskenderun limanına ulaşmıştır.



İsrail Soruşturması, ordunun ölümlere yol açtığı operasyonla ilgili soruşturmayı iki ay sonra işleme koymuştur. Hukuk kurallarını ihlal eden bir durumun olmadığı, ordunun gemi içerisindeki kişilerin direnmesini değerlendirmediği ve operasyonun B planından yoksun olarak gerçekleştirildiği için bir hata olarak değerlendirilmiştir. 3 asker hakkında soruşturulma açılmış ve 1 asker gemide bulunan bir kişiye ait olan diz üstü bilgisayar, pusula ve fotoğraf lensine el koymasından ötürü hakkında 5 ay hapis, ayrıca 123 dolar para cezası verilmiştir.

Birleşmiş Milletler Soruşturması, İsrail'in Mavi Marmara'na yönelik baskını hakkındaki raporunda, İsrail ordusu uluslararası hukuku ihlal etmiştir. Türkiye'nin saldırı hakkındaki tezlerini de haklı bulunduğu belirtilmiştir. Saldırıda ölenler arasında bir kişinin kamerayla çekilen görüntü alırken kafasından ve yüzünden vurulduğu tespit edilmiştir. 14 Ekim 2010 tarihinde Türkleri temsil eden 3 avukattan oluşan heyet Hollanda'nın Lahey şehrinde bulunan Uluslararası Adalet Divanı'na başvuruda bulundu.

İsrail Devleti Geri Adımı, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Orta Doğu turu sırasında İsrail'i ziyaret etmiştir. Bu görüşmeden sonra İsrail Başbakanı 22 Mart 2013 tarihinde Türkiye Başbakanı'nı arayarak Gazze filosu saldırısı sırasında meydana gelen can kayıpları ve yaralanmalardan dolayı özür dilemiştir. İlişkilerin normalleşmesi için saldırılarda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Türkiye Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti adına özrün kabul edildiğini bildirmiştir.

Tazminat, Türkiye Cumhuriyeti'nin İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için şart koyduğu Mavi Marmara olayında yaşamını yitirenlerin ailelerine ödenmesi gereken tazminat İsrail tarafından kabul edilmiş ve 30 Eylül 2016 tarihinde 20 milyon dolar Adalet Bakanlığı hesabına yatırılmıştır.
  
Türkiye Cumhuriyeti Dava Süreci, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesindeki süreç 'Türkiye-İsrail arasındaki ilişkiler'' gösterilerek 9 Aralık 2016 tarihinde davanın iptali ile sonuçlanmıştır.

4 Aralık 2016 Pazar

Edward Theodore Gein (Ed Gein)


Edward Theodore Gein, 4 kişilik bir ailenin en küçüğüdür. Babası alkolik, abisi baskıcı ve Annesi de aşırı dindardır. Annesinin üzerindeki etkisi çoktur. Babası, abisi ve annesini sırayla kaybettiğinde, kimsesiz kalır. Yalnız kalması ve çevresindeki kişilerce garipsemesi onu çileden çıkartır. Annesini diriltebileceği düşüncesiyle anatomi bilimini incelemeye başlar ve mezarlıklardan çaldığı cesetler üzerinde bir takım çalışmalar yapar. 


Annesini dirilmeyi başaramayacağını anlayınca, annesinin öldüğü yaşlarda bir kadın cesedinin dersini yüzmeye başlar ve arada deriyi elbise olarak kullanır. Kadınlara karşı hissettiği karmaşık duygular onu bir ara kadın olmaya itmiştir. İlk başlarda kendini cinsel organını kesmeyi düşünür fakat o düşünceden vazgeçer. Kadın vücuduna duyduğu hisler artmaya devam eder. Sadece mezardan cesetler toplamakla kalmaz ve 1954 yılından sonra cinayet işlemeye karar verir. Kurbanlarını annesinin öldüğü yaşta ki kişileri seçer. Deri işlemesinde iyice profesyonelleşen ve gün geçtikçe bunlardan özel eşya yapmaya başlar.

Meme ucu, parmak ve kulak kullanarak kolye, kemer gibi çeşitli aksesuarlar,

İnsan kafa tasından bardak veya benzeri aksesuar,

İnsan elinin derisinden eldiven,

İşlenen cinayet sonrası kasabanın şerifi izini bularak gözaltına alır. Evinde geniş çaplı bir arama gerçekleştirilir ve yetkililer kadavrasından yapılmış çeşitli eşyalar bulur. 


Yetkililer bir den çok cinayet işlemiş olabileceğini düşünür fakat kadavralar üzerinde yapılan araştırmalar ve evin çevresinde gerçekleştirilen incelemeler sonucunda mezarlıktan çıkarılan kadın cesetleri olduğu kanısına varılır.


Hakkında yapılan suçlamaları inkar eder ve cinayetleri evini süslemek için işlediğini söyler. Doktorlar kronik şizofrenisi tanısı konulmuştur. Akli dengesi yerinde olmadığına dair belge alınmış ve hapis yatmaktan kurtulmuş geri kalan hayatını ıslahevinde geçirir. Uzun zamandır yaşadığı kanser hastalığı sonucu hayata 77 yaşında veda eder.

Kent Eyaleti Olayları (Ohio)


Sorunun Başlangıç Nedeni, Richard Nixon, 1968 yılında Vietnam Savaşı'nın sona erdireceğini söyleyerek Birleşik Devletler Başkanı seçildi. Kasım 1969 yılında Vietnam köyündeki 347 ile 504 sivilin Amerikan askerlerinin My Lai Katliamı'na maruz kaldılar ve Birleşik Devletlerde savaşa karşı artan halk muhalefetine yol açtı. Taslağın doğası, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk tasarı piyangosu Aralık 1969 yılında değişti. Bu, bir çok üniversite öğrencisini ve öğretmenini etkileyen, önceki taslak işleminde izin verilen ertelenmeleri kaldırdı. 

Savaşın 1969 yılında sönük olduğu ortaya çıkmıştı, bu yüzden Kamboçya'nın istilası, çatışmayı daha da kötüleştirdiğine inananları öfkelendirdi. Amerika Birleşik Devleti genelinde, kampüslerde Mayıs 1970 yılında meydana gelen olayları belirterek ''Zaman diliminde ülke çapında öğrenci grevi'' olarak gösterilen protesto gösterileri patlak verdi.  



30 Nisan Perşembe, başkan Nixon  ''Kamboçya İstilası'' birleşik devletler'in muhatap kuvvetleri tarafından başlatıldı. 



1 Mayıs Cuma, Kent Devlet Üniversitesi'ndeki yaklaşık 500 öğrenciyle yapılan gösteri kampüs merkezinde yapıldı. Grup daha sonra derslere katılmak için dağılmışken, 4 Mayıs'ta  Vietnam Savaşı'nı Kamboçya'ya yayılmasını protesto etmek için sözleştiler. Birçok protestocu ''Savaşı Evine Getir'' adı altında bir çağrı yayınladı. Bir grup tarih öğrencisi, Nixon'un Amerika Birleşik Devletlleri Anayasası'nı  çiğnediğini simgelemek için bir kopyasını gömdü. Haber hızlı yayıldı ve gece saatlerinde bir grup insan sokağa çıkarak şehirde yağmaya baladı, çok geçmeden de vandalizme bir kaç insanda destekledi. Polis geldiğinde, 120 kişiden oluşan bir kalabalık toplanmıştı. Grubun içinden bir kaç kişi polise şişeler atmaya başladı. Kent polisi teşkilatı çevredeki şehirlerden destek istedi. Kent Belediye Başkanı ve Ohio Valisi olağanüstü hal ilan etti ve baroların kapatılması emrini verdi. Bu karar öfkeli kalabalığı arttırdı. Polis kalabalığı şehir merkezinden uzaklaştırmaya başladı.



2 Mayıs Cumartesi, yetkililer ve işletmeciler tehditler almaya başladı, böylelikle kenti ve üniversiteyi yok etmek için olduklarını düşünmeye başlayanların sayısı artmaya başladı. Belediye Başkanı Kent yetkilileri ve Ohio Ordusu Ulusal Askerleri temsilcisi ile bir araya geldi. Toplantının ardından Kent Belediye Başkanı, Ohio Valisi'ni aramaya karar verdi ve Ulusal Askerlerin Kent'e gönderilmesini talep etti. Söylentiler ve tehditler nedeniyle Belediye Başkanı, rahatsızlığın oluştuğu için Ulusal Askerler'in arama kararı akşam saat 17:00'da yapılma kararı alındı, fakat askerler kasabaya saat 22:00'de geldiler. Bu süre içerisinde kampüste büyük bir gösteri yapılıyor ve kampüs içerisinde bulunan eğitim binası yanıyordu. Cumhurbaşkanı, Kampüs Huzursuzluk Komisyonu'nun raporuna göre, yangının FBI soruşturması tarafından geliştirilen bilgiler Kent öğrencilerinin olmadığı yangının daha önceden planlandığı belirtildi. Oluşan yangınlara ve olaylara müdahale etmek için orada bulunan itfaiyecilerin ve polislerin taşlandığı ve diğer nesneler tarafından vurulduğu bilgisi alındı. Ulusal Askerler sokağa çıkma yasağı ihlali yapan kişileri göz altına almaya başladı. 



3 Mayıs Pazar, Ohio Valisi öğrenci protestolarını Amerikalı olarak nitelendirerek Ohio'daki yüksek öğretimi öldürmeye çalışan devrimciler olarak nitelendirdi. ''Kentte, özellikle muhalif grupların kötüye giden kampüs odaklı şiddet biçimini gördük. Onlar polislere, Ulusal Askerler'e ve karayolu devriyesini yakmayı, tahrip etmeyi ve taş atmayı planladılar. İşte o zaman Ohio polis teşkilatının her kesimi Kent'ten çıkarmak için kullanacağız. Sorunu ortadan kaldıracağız. Belirtileri tedavi etmeyeceğiz. Ve bu insanlar sadece bir kampüsten diğerine geçerek toplumu terörize ediyorlar. Kahverengi gömleklilerden ve komünist unsurlardan, ayrıca gece sürücüleri ve uyanıktan daha kötü.''dedi. Amerika'da bulunan en kötü insan türü onlar. Şimdi bunu söylemek istiyorum. Kampüsü devralacak değiller. Amerika'da toplanan en güçlü, iyi eğitimli, militan, devrimci gruba karşı olduğumuzu düşünüyorum. Vali ayrıca ileride gösterileri yasaklayacak mahkeme kararı ile olağanüstü hal ilan edilmesi  ve sıkıyönetime benzer bir durumun ilan edildiğini beyan etti; böyle bir karar almayı başaramadı.
Gün içinde bazı öğrenciler yerel iş adamlarının karışık tepkilerine maruz kaldı, isyan sonrasında temizlik çalışanlarına yardımcı olmak için şehir merkezinden Kent'e geldiler. Belediye Başkanı, korkan vatandaşları göz önünde bulundurularak, bir sonra ki bildiriye kadar sokağa çıkma yasağı talimatı verdi. Akşam 8:00 civarı kampüs içerisinde başka bir miting düzenlendi. 8:45'e kadar görevliler göz yaşartıcı gaz kullanarak kalabalığı dağıttı fakat öğrenciler Lincoln ve Main kavşağında bir araya gelerek Belediye Başkanı ve Üniversite Başkanı ile karşılaşma umuduyla mitingi sürdürdüler. Saat 11:00'da Güvenlik Görevlileri sokağa çıkma yasağı uygulamasının yürürlüğe girdiğini öğrencilerin dağılmalarını istediğini bildirdi. Bir kaç öğrenciyse görevliler tarafından cezalandırıldı.   



4 Mayıs Pazartesi, üç gün önce planlandığı gibi bir protesto gösterisi yapıldı. Üniversite görevlileri protestoya engel olmaya çalıştı, olayın iptal edildiğini belirten 12.000 broşür dağıtıldı. Bu çabalara rağmen gösteriye yaklaşık 2.000 kişi toplanmıştı. Protesto'nun başlamasını işaret eden Zafer Çanı'nı çalarak başladı ve ilk konuşma yapıldı. Kampüs çevresinde birlik oluşturan Ohio Devlet Askerleri, 2/107'si zırhlı süvari ve 1/145'i piyade askeri öğrencileri dağıtmaya başladı. Daha sonra dağıtma işleminin yasallığı yapılan haksız ölümler ve yaranla davasında tartışıldı. Dava temyize taşınacak sonra altıncı duruşmada Birleşik Devletler Temyiz Mahkemesi, görevli askerlerin kalabalığı dağıtma hakkına sahip olduğuna hükmedecektir. Yayılma süreci sabahın ilerleyen saatlerinde, kamp polis memuru   Ulusal Koruma Cipi, öğrencileri tutuklamak ya da dağılma emrini emrini okumak için yaklaşıyordu. Protestocular taşlar atarak tepki gösterdi, fakat aracı kampüs görevlisine çarptı ve aracı geri çekmek zorunda kaldılar. Öğleden önce, askerler dönüp kalabalığın tekrar dağılmasını emrettiler. Kalabalığın çoğu bunu reddetti, askerler göz yaşartıcı gaz kullandı. Rüzgardan dolayı göz yaşartıcı gazın etkisi oldukça azdı. Bazı askerler alana yaylım ateşi açtı ve ''Domuzlar kampüs dışına!'' diye bağırdı. Öğrenciler göz yaşartıcı gaza karşı gaz maskesi takmış ve teneke kutularını Ulusal Askerler'e geri gönderiyordu. Kalabalığın dağılmadığı açık bir şekilde anlaşılınca, M1 Garand tüfeklerine sabitlenmiş süngülerle A ve G bölüğünden 77 kişilik asker, yüzlerce silahsız protestocuların üzerine yürümeye başladı. Askerler ilerledikçe protestocular bulundukları alandan Blanket Tepesi'ne doğru çekildi. Öğrenciler tepeyi geçtiğinde bazıları Toylor Salonu önüne, diğerleri ise Prentica Hall'in önündeki park alanına doğru ilerlediler. Askerler protestocuları takip ettiler ancak protestocular sol tarafa giderken, askerler düz bir şekilde giderek etrafı tellerle çevrili bir atletik uygulama alanına geldiler. Burada yaklaşık 10 dakika kaldılar, doğru yöne çıkmanın yollarını aramaları gerekiyordu. Bu süre zarfında öğrencilerin büyük bir kısmı Taylor Salonu'nun varandasında yaklaşık 46 ile 69m aralıktaki askerlerin önüne toplandı. Taylor Salonu ve Prentice Hall otoparkındaki bazı kişiler dağılmışken, diğerleri de otoparkta duruyordu. Atletik uygulama alanındayken yaklaşık 91m mesafedeki otopark alanına baktılar. Bazıları diz çöktü ve silahlarını otoparka doğru yönelttiler, sonra ayağa kalktılar. Bir noktada askerler serbest bir grup halinde toplandı ve birbirleri ile konuştular. Protestocuları kampüsün içindeki gösteri alanından temizlendi ve bir çok öğrenci ayrıldı. Hala bazıları kalmıştı ve öfkeyle askerle yüzleşiyordu, taş atıyorlardı. Yaklaşık 10 dakika sonra, askerler protesto alanına doğru yürümeye başladılar. Taylor Salonu varandasındaki öğrencilerin bir kısmı, protesto alanına doğru hareket etmeye başladı. Blankent Tepesine tırmanış sırasında bir kaç asker, Prentice Hall'daki otopark yerindeki öğrencileri gözetlemek için geri döndü. Görgü şahitlerine göre saat 12:24'te bir çavuş geri döndü ve tabancasıyla protesto öğrencilerin olduğu olana doğru ateş açtı. Öğrencilerin olduğu alana yakın olan bir kaç grup askerde geldi ve tüfekleriyle öğrencilere ateş ettiler. 77 askerden tahmini 29'u 67 el ateş ettikleri iddia edildi. The New York Times gazetesinde ''Sağlam bir atış, belki bir dakika veya biraz daha uzun sürecek gibi görünüyordu'' diye bildirdi ancak atış 13 saniye sürmüştü. Silahların neden ateşlendiği sorusu tartışılmaya devam ediyordu. Ohio Ulusal Askerleri Genel Başkan Yardımcısı gazetelere verdiği demeçte, Keskin nişancı askerlerin tartışmalı bir kararla ateş ettiğini söyledi. Bir çok asker hayatları için korktuğunu ifade etti; öldürülen ve yaralanan öğrenciler hakkında sorguya çekildiler. Time dergisi daha sonra ''Tetikleyiciler, Kent Eyelati'nden tesadüfen çekilmedi'' diye sonuçlandırdı. Cumhurbaşkanı, Kampüs Huzursuzluk Komisyonunun vurulmasının nedeni sorusundan kaçındı. Bunun yerine hem protestocuları hem de askerleri sertçe eleştirdi ancak ''Silahsız öğrencilerin arasına ateş edilmesi ve ardından yaşanan ölümler gereksiz, yersiz ve affedilemez.'' sonucuna vardı. 



Atışlar, dört öğrenci öldürdü ve  dokuz öğrenci yaraladı. Öldürülen dört öğrenciden ikisi Allison Krause ve Jeffrey Miller protesto gösterisine katılmıştı.  Öldürülen öğrencilerden ikisi olan Allison Krause ve Jeffrey Miller protesto gösterilerine katılmıştı, diğer iki öğrenci Sandra Scheuer ve William Knox Schroeder, ölmeden önce sınıf değiştirdi. Schröder aynı zamanda kampüsün Rezerv Subay Eğitim Kolordu taburunun bir üyesiydi. 

29 Kasım 2016 Salı

Fidel Castro



Fidel Alejandro Castro Ruz, 1961 yılında Küba'da evlilik dışı bir ilişki sonucu doğmuştur. Eğitimini Santiago şehrinde Katolik okulunda ve Havana şehrindeki Hristiyan lisesinde öğrenim görmüştür. 1945 yılında Havana Üniversitesi'nde eğitime başladı. 1947 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde devrimci harekatına katıldı. 1947 yılı içerisinde Küba Halk Partisi'ne girdi. 1948 yılında Kolombiya'daki kent ayaklanmasına katıldı. 1950 yılında hukuk alanında mezun oldu. 1950 ve 1952 yılları arasında avukatlık yaptıktan sonra Meclis seçimleri için partisinden adaylığını açıkladı. Ama Küba'nın eski başkanı arasında yer alan General Fulgencio Batista seçimleri iptal etti.


Küba Devrimi Başlangıcı, 1953 yılı başlarında Batista diktatörlüğünü devirmek amacıyla bir grup oluşturdu ve 26 Temmuz'da Santiago şehrinde bulunan Moncada Kışlası'na baskın düzenledi. Başarısızlıkla sonuçlanan baskının ardından tutuklandı. 16 Ekim günü Santiago şehrinde Yüksek Mahkeme'nde yapılan yargılamada '' Sayın yargıç siz beni mahkum edin! Tarih beni haklı çıkaracaktır.'' cümlesiyle savunmasını yaptı. Mahkeme kararı 16 yıl mahkumiyet ile sonuçlandı. Juventud adasında 21 ay hapis kaldıktan sonra Batista'nın emriyle cezası bağışlandı. 1955 yılında Amerika'ya giderek 26 Temmuz Harekatı adında yeni bir örgüt kurdu. 2 Aralık 1956 tarihinde Alberto Boyo ile birlikte Küba'ya dönerek Oriente şehrine gittiler. Raul Castro ve Ernesto Che Guevara'nın da aralarında bulunduğu bir grup Maestra Dağlarına çekildi. Bu dağlarda Batista'nın askerlerine karşı savaştılar. Desteğini yitiren Batista, 31 Aralık 1958 yılında Dominik Cumhuriyetine kaçtı. 1959 yılında Havana şehrine girdi ve başbakanlık görevine getirildi. 


İktidarlık Dönemi, ilk olarak hayat şartlarındaki pahalılıkları düşürmekle ve toprak reformu yapmakla başladı. 40 hektarlık üzerindeki toprak bedelleri 20 yılda ödenmek üzere kamulaştırılarak halka işletilmeye verildi. Toprakların kamulaştırılmasından zarara uğrayan Amerika Birleşik Devletleri şirketleri, Küba'ya ekonomik ambargo uyguladı. Küba buna karşılık olarak Amerika Birleşik Devleti ile şeker ticaretini keserek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne satmaya başladı.
Amerika Birleşik Devletleri şirketleri, Küba'nın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden şeker karşılığı alınan petrolü işlemeyi reddedince Castro refineleri devletleştirdi. Bu gelişme üzerine Amerika Birleşik Devleti ile Küba arasında büyük bir kriz oluşmaya başladı. 1961 yılında gerçekleştirilen Domuzlar Körfezi çıkartması başarısızlıkla sonuçlandı. Çıkartmanın ardından Castro tarafından yayımlanan Havana Bildirisi ile Küba'nın ilk kez sosyalist politika izleyeceğinin dünyaya duyurdu. 1962 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Küba'ya Balistik füzeler yerleştirmesi ve Amerika Birleşik Devleti'nin Küba'yı deniz ablukası altına almasıyla nükleer savaş yaşanma noktasına gelindi. Amerika Birleşik Devleti'nin Küba hükumetini devirmek için hiç bir girişimde bulunmayacağını söylemesi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin, Türkiye'deki Amerikan füze rampalarının kaldırması durumunda nükleer silahlarını Küba'dan çekmeyi kabul etmesiyle kriz büyümeden sakinleşti. Ülkesi adına çok yönlü ve kapsamlı uygulamalar başlattı. Okuma yazma seferberliği sayesinde okuryazarlık oranı yüksek bir seyir izledi. Okullar açılarak eğitimin yaygın hal alması sağlandı. İşçilik büyük ölçüde kaldırılarak yerine çalışma yükümlülüğü getirildi. 
Küba, 1968 yılına kadar bağımsız sosyalist politika izlemeyi sürdürdü. 1968 yılından sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile askeri ve ekonomik yakınlaşma süreci içinde dönük dış politika izledi. Bütün bu devrimlere rağmen Küba ekonomisinin tek yönlü olması ve dönüştürme hareketlerinin sonuç vermemesi üzerine 1970 yıllarında sıkıntılar yaşamaya başladı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin mali desteği önem kazandı. 1989 yılında ordu komutanlarının karıştığı yolsuzlukların ortaya çıkması yönetimi sarstı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'yle ticaret yapısının küçülmesi ve ekonomik yardımın ortadan kalkması Küba üzerinde etkileri göstermeye başladı.


Sağlık Sorunları, 31 Temmuz 2006 tarihinde yetkilerinin geçici olarak başkan yardımcısı ve kardeşi Raúl'a devretti. 19 Şubat 208 tarihinde açıklamasında Devlet Konseyi Başkanlığı'nı bıraktığını açıkladı. 25 Kasım 2016 tarihinde uzun süredir var olan hastalığı yüzünden hayatını kaybetmiştir.


Atatürk Hakkında Görüşü, hayranlığını bu sözleriyle dile getirdi. 

''Devrimci Kemal Atatürk bizim esin kaynağımız oldu. 1919'da Anadolu'dan emperyalistleri atmak için, Bandırma gemisiyle Samsun'a çıktı. Büyük Zafer Kazandı. Biz de tam 40 yıl sonra, ülkemizden faşistleri kovmak için Granma gemisiyle Havana'ya çıktık. Biz de zaferle kucaklaştık.''

Kendisini ziyaret eden Türk heyetine yine Atatürk'e duyduğu hisleri şu sözlerle dile getirdi.

''Ben bu devrimi gerçekleştirdim. Ama Atatürk'un yaptığını yapamazdım. Türkler sağdan sola doğru yazarken Harf Derimi ile tam tersi yönde yazmaya başladı. Kıyafet Devrimi ve Medeni Kanun'la kadınlara getirilen statü çok önemliydi. Ona ve devrimlerine hayranım. Kendinize başka bir önder aramayın.''

24 Kasım 2016 Perşembe

Başkanlık Sistemi


Başkanlık Sitemi, kişinin başkanlığınca devleti yönetme esasına dayalıdır. Yasama organı ve yargı organı demokratik denetime, yürütme organı ise iktidar olanaklarını genişleten sistemdir. 

Özellikleri
En ayırıcı özelliği yürütme organının biçimi ve rolü ile ilgilidir. 

* Başkanlık, 
- Belirli bir süresi vardır.
- Güvenlik oyu ile yönetim düşürülüp erken seçime düzenlenemez.
- Yasalar çiğnendiği durumlarda meclis soruşturmasıyla oylanır ve ona göre cezai durumu neticelendirilir.
* Yürütme,
- Yürütme gücü devlet başkana aittir. 
- Kabine üyeleri ve devlet başkanı yürütme ve yasama organı ilkelerine uymak zorundadır.
- Devlet başkanının bakanlar kurulu için önerdiği adaylar ve hakimler yasama organı tarafından onaylanır.
- Devlet başkanı, kabine üyelerini, orduyu ve yürütme çalışanını doğrudan yönetme hakkına sahiptir.
- Hakimleri fesih etme ve emir verme yetkisi yoktur.
* Yasama ve Yürütme,
- Yönetimde ceza işlemiş mahkum ve suçluları affetme ve cezalarını hafifletme devlet başkanının elindedir.

Avantajları,

* İstikrarlı yönetim, yürütme organına verilen sabit görev süresin, istikrarlı yönetimin oluşmasına hizmet eder.
* Güçlü yönetim, hızlı kararlar alır ve etkin bir yönetim profili oluşturur.
* Daha fazla demokrasi, seçmenler muhtemel hükumet seçeneklerini baştan görerek oy verir. Halkın hesap sorma imkanı daha fazladır. 

Dezavantajları, 

* Katılık, hangi durumda olursa olsun hiç bir şekilde başkan sabit görev süresi dolmadan değiştirilemez.
* Çift meşrutiyet, parti sayısının çok olduğu veya  ideolojik ayrımların derin olduğu başkanlık sistemlerinde bu iki gücün izleyecek politikalar üzerinde çatışma içerisine girmesi ihtimalini güçlendirir. Bu çatışma, sistemin kitlenmesi ve tıkanması ile sonuçlana bilir.
* Sıfır toplamlı oyun, yürütme gücü üzerinde yaşanan başkanlık yarışı, kazanan adaya yürütme gücünün tamamını sunarken , kaybeden adayın yönetim sürecindeki etkinliğini sıfırlar. 
* Siyaset yarışının dışından katılanlara açık olması, halkın her hangi bir vesileyle tanıdığı, sempati duyduğu ve beğendiği kişiler siyasi tecrübeleri olmasa da başkanlık yarışında yönetimi ele geçirme şansı bulabilir.
* Başkanlık sisteminin siyasi üslubu, gelecek başkanlık seçimlerine kadar iktidarını koruyacağından emin olan başkan, gerek muhalefetin gerekse seçmen kitlesinin taleplerine karşı duyarsız hale gelebilir. 

19 Kasım 2016 Cumartesi

Öldürülen Gazeteciler (1994 - 2015)


* Ruhi Can Tul, Turkish Daily News gazetesinde çalışıyordu. Samsun'a ailesinin yanına gitmek için bindiği otobüs Kırklareli'nde PKK tarafından yerleştirilen bomba sonucu 14 Ocak 1994 tarihinde hayatını kaybetti. 

* Nazım Babaoğlu, 1975 yılında Urfa'da doğmuştur. 12 Eylül döneminde ailesi ile beraber Diyarbakır'a yerleşti. İlk okula burada başladı, ama ekonomik sıkıntılardan dolayı 2 yıl sonra Urfa'ya geri dönmek zorunda kaldılar. Liseyi burada okurken son sınıfta Özgür Gündem gazetesinde çalışmaya başladı. Aynı yılda Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu ama 12 Mart 1994 tarihinde Urfa'da kaçırıldı ve sınava giremedi. Daha sonra bir itiraf sonrasında öldürülüp gömüldüğü anlatılmıştır.

* Kamil Koşapınar, Zaman gazetesinde çalıştı. 19 Mart 1994 tarihinde Erzurum'da öldürüldü.

* Erol Akgün, Derim Çözüm gazetesinde çalıştı. 8 Eylül 1994 tarihinde Kocaeli'de öldürüldü.

* Bahri Işık, Çağ Marmara gazetesinde çalışmış. 17 Eylül 1994 tarihinde İstanbul'da öldürülmüştür.

* Ersin Yıldız, Özgür Ülke  gazetesinde çalıştı. 3 Aralık 1994 tarihinde İstanbul'da ofisinde bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

Onat Kutlar, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki eğitimini bırakarak, Felsefe eğitimi almak amacıyla Fransa'ya Paris şehrine gitti. 2 yıl sonunda Türkiye'ye dönerek Doğan Kardeş dergisinde çalıştı. 1985 yılında Almanya'nın Berlin şehrinde Film Festivali jüri üyeliği üyeliği yaptı. 1994 yılında Fransız hükumetince verilen L'Ordre des Arts et des Lettres ödülüyle onurlandırıldı. 30 Aralık 1994 yılında Cafe Marmara'ya bırakılan bomba sonucu ağır şekilde yaralandı, 11 Ocak 1995 tarihinde de hayatını kaybetti.

* Bekir Kutmangil, Madenci, iş adamı, Yeni Günaydın ve Süper Tan gazetelerinin sahibidir. 23 Mayıs 1995 tarihinde İstanbul'da aracına gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmiştir.

* Nail Aydın, Son Haber gazetesinde çalışmıştır. 28 Temmuz 1995 tarihinde Giresun'da öldürülmüştür.

* Safyettin Tepe, 1968 tarihinde doğmuştur. Özgür Gündem gazetesinin Adana ve Gaziantep muhabirliğini yapmıştır. Daha sonra Yeni Politika gazetesinden de çalışmıştır. 25 Ağustos 1995 tarihinde Batman'da gözaltına alınmış, 19 Ağustos 1995 yılında gözaltı sürdüğü sırada öldürülmüştür. 

* Metin Göktepe, 10 Nisan 1968 tarihinde Sivas'ta doğmuştur. İlkokulu küçük bir yerleşim yerinde(Köy) okumuştur. 1979 yılında İstanbul'a gelmiştir ve ilkokul hayatına devam etti, liseyi de bitirdi. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü'ne girdi.. 1992 yılında Gerçek dergisinde çalışmaya başlamış ve 1995 yılında Evrensel gazetesinde muhabirlik yapmıştır. 
8 Ocak 1996 tarihinde haber yapmak için gittiği hapishanede gözaltına alınmış ve polislerce dövülerek öldürülmüştür. 

* Yemliha Kaya, 1968 yılında Kahramanmaraş'ta doğmuştur. Hayatı eğitim almamıştır, işçi olarak çalışmıştır. Yoksul Halkın Gücü gazetesinin sahibi öldürülmesinden sonra gazeteyi devralmış ve yazı işleri müdürlüğü yapmıştır. 1994 yılında gözaltına alındı. Ölüm orucu na katıldı ama daha fazla direnişi sürdüremedi ve 27 Temmuz 1996 tarihinde ölü olarak bulundu. 

* Mehmet Topaloğlu, Kurtuluş gazetesinde çalışmıştır. 28 Ocak 1998 tarihinde İstanbul'da öldürülmüştür. 

* Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, İlk ve ortaokul eğitimlerini Kilis'te tamamladı. Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesini bitirdi, 1962 ve 1963 yıllarında Yenigün gazetesinde yazı işleri müdürlüğü görevi üstlendi. 1967 yılında Paris Hukuk Fakültesinde doktorasını tamamladı. Hacettepe Üniversitesinde öğretim hayatına başladı.  1977 yılında Cumhuriyet Halk Partisi 5. dönem  İzmir Milletvekili oldu. Bülent Ecevit döneminde 1978 ve 1979 yıllarında Kültür Bakanlığı olarak görev aldı. 12 Eylül sonraları üniversiteye dönerek Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde siyaset bilimi dersi vermek üzere öğretim görevlisi oldu, aynı zamanda Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı görevini üstleniyordu. 9 Eylül 1995 yılında gerçekleşen trafik kazasında eşini kaybetti. 1997 yılında ikinci evliliğini yaptı. 21 Ekim 1999 tarihinde Ankara'daki evinin önünde park halindeki aracının üzerine bırakılan bombanın patlaması üzerine hayatını kaybetti.

* Hrant Dink, 1954 yılında Malatya'da doğmuştur. İstanbul'a taşındıktan sonra annesi ve babası 1961 yılında boşandı, iki kardeşi ile birlikte yetimhaneye yerleştirilmiştir. Türkiye'de gelişmekte olan sol siyasetten etkilenmiş ve Türkiye Komünist Partisi'nde siyaset yapmaya başlamıştır. Lise hayatını bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji alanında eğitim almaya başladı. İki kardeşi ile birlikte yayınevi ve kırtasiye işleri yapmaya başladı, aynı esnada da  eşiyle birlikte yetimhane yönetmeye başladı. Uzun süre aktif olarak çalışan bu yerler daha sonra devletin el koymasıyla sonuçlandı. Askerden geldikten sonra gazetelerde kitap eleştirmeni olarak yazı hayatına başladı. Gündemde oluşan yanlış haberleri düzeltmesiyle tanındı. Türkçe ve Ermenice gazete çıkarmak için uğraştı ve bunun hakkında öneride bulundu. 5 Nisan 1996 tarihinde Agos gazetesinin kuruculuğunu, yayın yönetmenliğini ve başyazarlık görevlerinin üstlendi. Agos gazetesi dışında Zaman ve Bugün gazetelerinde de yazmaya başladı. 19 Ocak 2007 yılında İstanbul'da Şişli'de Agos gazetesi çıkışı yakın mesafeden yapılan saldırı sonucu vurularak öldürüldü.

* Cihan Hayırsever, Güney Marmara'da Yaşam gazetesinde genel yayın yönetmeni olarak çalıştı. 18 Aralık 2009 tarihinde Balıkesir'de sokak ortasında vurularak öldürüldü. 

* Nuh Köklü, 1968 tarihinde Ankara'da doğmuştur. İlk mesleği Açık Radyo program yazarlığı olarak başladı. Hürriyet, Radikal ve Yeni Sabah gazetesinde çalışmaya başladı. Daha sonra NTV'de program editörü olarak çalıştı. 17 Şubat 2015 tarihinde İstanbul'da meydana gelen dükkan camının kırılması sonucu oluşan arbede de bıçaklanarak öldürülmüştür.  

(Gazetecilerin isimleri çağdaş gazeteciler derneği baz alınarak hazırlanmaktadır.)